Pera Müzesi |
Yeni bir müze yazısı ve yeniden İstanbul'dayız:) Bu sefer ki ziyaret noktamız resmi olarak adı müze olsa da aslında müze ile birlikte kültür ve sanat merkezi olarak hizmet veren, İstanbul'da özel müzeler kapsamında yer alan ama vakıf tarafından kurulduğu için giriş ücreti makul bir yer.
Galata Kulesi yazımda Pera isminden kısaca bahsetmiştim. Burası Bizans döneminde Ceneviz Kolonisiymiş ve isim o zamandan kalma. Ayrıca Yunanca "öte, ötesi" anlamına geliyor. Şehrin ilk yerleşimini Anadolu Yakası olarak kabul edip, bu tarafa "öte yer, karşı yer" dendiği, yani Pera denildiği de bir çok kaynakta yer alıyor:)
Öncelikle genel bilgilerden bahsedelim. Müze pazartesi günleri hariç, her gün ziyarete açık. Salıdan cumartesiye 10.00-19.00 saatleri arasında, pazar günü ise 12.00-18.00 saatleri arasında giriş yapabilirsiniz. Bu arada değişik hizmetleri de var. Mesela Uzun Cuma'da 18.00-22.00 saatleri arasında müze ziyareti ücretsiz. Aynı zamanda Genç Çarşamba'da müze ziyareti ve sinema gösterimleri tüm öğrencilere yine ücretsiz. Normal müze girişi 25 TL. Ama ben gittiğimde indirim olduğu ve 10 TL. ödememin yeterli olduğu söylendi. Sebebini bilmiyorum:)
Müze Beyoğlu İlçesi, Tepebaşı semti sınırları içerisinde ve meşhur İstiklal Caddesinin hemen yan sokağı. Konum bilgisine buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca tramvayla gelmek isteyenler için Şişhane durağına yürüyerek 10 dakika, otobüs ile gelecekler için ise Tepebaşı-Beyoğlu durağına 5 dakika yürüme mesafesinde. Benim gibi araba ile gelenler için ise en yakın otopark Tepebaşı Katlı otopark ve yürüme mesafesi 3 dakika:) Otopark ismini Google Maps'e benim yazdığım gibi girerseniz sizi doğru bir şekilde hedefinize ulaştırır. Otopark büyük ve yer sıkıntısı olmuyor. Ayrıca belediye işletmesi olduğu için park ücretleri uygun.
Müze binası tarihi değeri olan bir yapı. 1893 yılında meşhur Bristol Otel isimli işletme için yapılıyor ve binanın mülkü o tarihlerde Ermeni Katolik Patrikhanesi'nde. 100 yıla yakın hizmet veren otel, zamanının en lüks otellerinden ve bir çok üst düzey konuğu olan bir işletme. 1930 yılına gelindiğinde mülkiyeti el değiştiriyor ama otel olarak hizmet vermeye devam ediyor. Ancak 1980'li yılların başında, çevrede sayısı artan otellerle rekabet edemez hale geliyor. 1983 yılında ise mülk sahibi vefat edince, varisleri tarafından bina satılıyor. Önce özel bir firmaya, arkasından da Esbank'a satılıyor. Binanın ön cephesi korunmak suretiyle içi değiştirilip 2002 yılına kadar bankanın genel merkezi olarak hizmet veriyor.
Bu tarihten sonra ise Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından devralınan bina, müze olma yönünde restorasyon ve bakım faaliyetlerine başlıyor. Sene 2005'i gösterdiğinde ise müze, kültür ve sanat merkezi olarak hizmet verme dönemi başlıyor. Yaklaşık 17 senedir de aktif bir şekilde hizmet veriyor.
Geçelim müzeyi tanımaya:) Zemin katla birlikte 3 katlı olan müzenin birde bodrum katı var. Bodrum katında Oditoryum ve Pera Öğrenme isimli iki alan var. Oditoryum denilen yer aslında Pera Film denilen alan ve hazırlanan takvime göre belli günlerde sinema gösterimleri yapılıyor. Güncel takvime buradan ulaşabilirsiniz. Pera öğrenme bölümü ise başta çocuklar olmak üzere müze bilinci oluşturmak ve atölye çalışmaları yapmak üzere kurulmuş bir alan. Ben gittiğimde bir etkinlik olmadığı için bu bölümler kapalıydı. Güncel takvimi takip ederek, ziyaretlerinizi bu günlere denk getirebilirsiniz.
Müzenin giriş katı; bilet satış gişesi, hediyelik eşya satan bölüm ve Pera Kafeden oluşuyor. Pera Kafe'nin fiyatları nasıl bilmiyorum ama son derece lüks ve güzel dizayn edilmiş bir kafe.
Gezilecek ilk kat ise iki bölümden oluşuyor ve bunlar sürekli sergiler. Bunlardan ilki Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri, diğeri ise Kahve Molası ismi verilen Kütahya Çini ve Seramiklerinde Kahve Serüveninin anlatıldığı alan.
Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri koleksiyonu Suna ve İnan Kıraç'ın 1980'li yıllardan itibaren oluşturmaya başladıkları, yaklaşık 1000 objeden oluşan bir koleksiyon. Daha önce benzer bir koleksiyonu Bursa gezimde Tofaş Anadolu Arabaları Müzesinde görmüştüm. Açıkçası orası daha ilgi çekici ve daha fazla objenin sergilendiği bir müzeydi.
Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu |
Birinci katın diğer bölümü ise; Kütahya Çini ve Seramiklerinin sergilendiği alan. Bu koleksiyon, yine 1980'li yıllarda Suna Hanım'ın isteği ile toplanmaya başlanmış ve bugün gerçekten güzel bir koleksiyon halini almış.
İkinci kat yine iki bölümden oluşuyor. İlk kısım Sevgi Ve Gönül Erdoğan galerisi ismi ile Kesişen Dünyalar; Elçiler ve Ressamlar isimli alan. Bu kısım aynı zamanda Oryantalist Resim Koleksiyonu olarak da adlandırılıyor.
İkinci katın diğer bir alanı ise Osman Hamdi Bey'e ayrılmış alan. Tüm müze içerisinde benim en çok ilgimi çeken alan burasıydı:) Osman Hamdi Bey önemli bir şahsiyet, bugün İstanbul'da hangi müzeye giderseniz gidin, mutlaka eserlerini göreceğiniz bir insan.
Kendisi için hangi tanımı kullanacağımı seçmem zor:) Ben en çok bilinenleri yazayım. Kendisi öncelikle İlk Türk Arkeolog olarak kabul ediliyor ve 29 sene İstanbul Arkeoloji Müzesinin Müdürlüğünü yapıyor. Bu anlamda da ilk Türk Müzecisi olma ünvanı var. Ressamlık konusunda zaten dediğim gibi hemen her müzede eserlerine rastlamak mümkün. Bu kadar eseri olmasının yanında Türk resminde "figürlü kompozisyon" kullanan ilk ressam olarak da kabul ediliyor. Ve son olarak da Kadıköy'ün ilk belediye başkanı:) Bu bölüm süreli sergi alanlarından ve bir süre daha eserler sergilenmeye devam edecek. Vakti olanlar kaçırmasın ve özellikle "Kaplumbağa Terbiyecisi" isimli eser canlı olarak görülmeye değer:)
Oradaydım:) |
Müzenin gezilecek alanları bu kadar:) Geçici sergi alanları ile ilgili müzenin resmi internet sayfasını takip ederseniz dünyaca ünlü sanatçıların sergilerini de gezme imkanı bulabilirsiniz:) Daha önceki dönemlerde gerçekten güzel etkinlikler, sergiler yapılmış.
Müze ile ilgili tavsiye verebileceğim özel bir husus yok:) Burası adını sürekli duyduğum ama gidemediğim yerlerdendi. Çok ama çok özel bir müze değil. Ancak bir vakıf müzesi ve elde edilen gelir faydalı sosyal sorumluluk projelerinde kullanılıyor. İstanbul'da benzer tarzda ama daha üst seviyede müzeler var. Benim de sosyal sorumluluk projelerine, vakfa faydam, katkım olsun derseniz ziyaret edilebilecek güzel bir kültür ve sanat merkezi.
Yazıyı burada bitirmeyip, bir tane de bonus gezilecek yer veriyorum:) İstiklal Caddesinde yürümeye başladığınızda gözünüzden kaçmayacak hem tarihi, hem de Hristiyanlar için kutsal ibadethanelerden birisi olan Saint Antuan Kilisesini uğruyoruz:)
Aslında şu an ki yerinden biraz daha farklı bir alana 1230 yılında ilk kilise kuruluyor. Birkaç kez yangın geçirmesine rağmen, aynı yerde yeni baştan inşa ediliyor. Ancak 1696 yılında her yeri yakıp kül eden büyük İstanbul yangını sonrası, Pera'da, şu an ki yerine taşınıyor ve kilise Saint Antuan ismini alıyor. Tabi 1900'lü yılların başında kilisede yeniden bir inşaat faaliyeti oluyor ve şu an ki görüntüsüne kavuşuyor.
Bu bilgi, kilisenin resmi internet sitesinde biraz farklı ifade ediliyor:) Kilisenin 1696 yangınından mucizevi bir şekilde kurtulduğu ama dönemin padişahına, annesi baskı yaptığı için camiye çevrildiğini yazmışlar. Tabi resmi bir sitede resmi bir bilgi olmadan böyle yazılması bana biraz tuhaf geldi. Kilisesiz kalan papazların Pera'da kır evine geçmek zorunda kaldıkları ve sonradan yeni bir kilisenin Pera'da inşa edildiğini yazmışlar. Hangi bilgi doğrudur bilmiyorum ama yaklaşık 350 yıldır İstanbul'un göbeğinde, yanında ki kendilerine ait 6'şar katlı iki binadan da gelir elde ederek bölgede varlık göstermeye devam ediyorlar.
Bu arada Aziz Antuan, bu bölgede hiç yaşamamış. Fransisken Tarikatı ismi verilen bir topluluğa üyeymiş ve uzun süre yönetim sorumluluğunu üstlenmiş bir din ve bilim adamı olarak kabul ediliyor. Peki ismini neden bu kiliseye vermişler? Çünkü bölgede ki ilk kiliseyi kuranlar, kalıcı olarak İstanbul'a yerleşen Fransiskenlermiş.
Aziz Antuan Kilisesi |
Bu kilise özellikle Osmanlı Devletinde saray hizmetinde bulunan ve bölgede ticaretle uğraşan Katolik ülke vatandaşlar ile ailelerinin cemaatini oluşturduğu bir kilisesiymiş. Bugün halen İstanbul'un hem en büyük, hem de en geniş cemaate sahip kilisesiymiş.
Bu arada yukarıda bahsettiğim, avlunun her iki tarafındaki 6şar katlı iki bina, vakti zamanında kiliseye gelir getirmesi masadıyla yapılmış ve İstiklal Caddesi'nin ilk betonarme yapılarıymış.
Kiliseye bağlı binalardan biri |
Kilise her gün ziyarete açık ama ziyaret saatleri günlere göre farklılık gösteriyor. Bonus yerimiz sonrası yazımı burada sonlandırıyorum. Bir sonraki yazımız yine güzel müzelerimizden biri olacak. Ayrıca diğer İstanbul Müzeleri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Vakit ayırıp okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim:)
27 Yorumlar
The Pera Museum looks like a nice place to visit with lots to see and enjoy. Nice photos of St. Anthony's Church. The inside is stunning with lots of beauty. Have a nice evening.
YanıtlaSilThank you so much Bill :) Have a great evening.
SilInteresting report of St. Anthony's Church and Pera Museum. I also like the architecture of the old pink building in the last picture.
YanıtlaSilWith regards to the peace agreement between Russia and Ukraina, your country has been giving a huge contribution, due to the fact that the two countries believe in Turkish government.
Enjoy the rest of this week :-)
Thank you so much for your nice comment Giorgio :)
SilPera müzesi oldukça büyükmüş. İlgi çekici görünüyor. Özellikle tablolar kısmını görmek isterdim. Bilgilendirme için teşekkürler. :)
YanıtlaSilDaha güzel ve aynı içerikte daha büyük müzeler var ama bulunduğu yer güzel ve keyifle ziyaret edilebilecek bir müze :) Teşekkür ederim :)
SilPera Müzesi'ne hiç gitmedim de o kiliseye birkaç defa merakımdan uğramıştım üniversite yıllarımda.
YanıtlaSilBen de kilisenin önünden birkaç geçmiştim ama her seferinde kapalıydı. Burayı planlamamıştım ama açık görünce girdim :)
SilSt.Antuan'la ilgili, öğrendiğimiz de sempatimizi daha da artıran şöyle bir bilgi de var. Kilise inşasından önce o alanın bir eğlence mekânı olduğu, onun daha sonra da tiyatroya evrildiği, onun ardından alanın kilise olduğu... Bu da ufak bir katkı olarak, meraklısı için şurada bulunsun:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim ilave bilgi için :) Bilmediğim yada gözümden kaçan her bilgi beni mutlu ediyor :)
Sil2002 yılında gitmiştim St. Auntuan kilisesine.
YanıtlaSilGüzel yapmışlar :)
Silİçeride Suna ve Kayıhan Yıldızoğlu ile karşılaşmıştım.
SilPera Müzesi çok güzelmiş, piyanonun olduğu kafeye bayıldım:))) Kiliseyi de müzeyi de görmedim. Yazınızı okuyunca daha çok merak ettim, çok güzel bilgiler vermişsiniz:))) Emeğinize sağlık:)
YanıtlaSilVallahi hepsinin içinde en güzel alanlardan biri kafeydi :))) Teşekkür ederim.
SilAntuan ismini Cüneyt Arkın filmlerinden hatırlıyorum hocam :)
YanıtlaSilHocam efsaneyi anmak güzrl oldu ve Allah sağlıklı, uzun ömürler versin Kara Murat'a :)
Silİstanbul'un sevdiğim yerlerindendir bu yayınladığınız. Kilise de arkadaşım sayesinde ayine de katılmıştım, etkileyiciydi. Zaten o bölge bana hep masalsı ve öyküleri açısından çok zengin gelir.
YanıtlaSilTeşekkürler bu güzel tanıtım için. Sevgiler,
Ben teşekkür ederim, beğenmenize sevindim:) Bir süre daha bu bölgeden paylaşımlarım olacak:)
SilBir zamanlar bulmacaların gözde sorusuydu: Beyoğlu'nun eski adı: PERA :)
YanıtlaSilHarika anlatımınızla elimizle koymuş kadar kolay bulabileceğimize inanıp görmek için sabırsızlandığımız bir yer oldu. Fotoğraflar her zamanki gibi şahaneydi. Emeklerinize sağlık. Bol keşifli, iyi bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle:)
Çok teşekkürler:) Mutlu pazarlar diliyorum, saygılar:)
SilI like to visit museums, I love all art forms! Thanks for sharing!
YanıtlaSilHave a happy weekend!
marisasclosetblog.com
Thank you so much Marisa:)
SilKiliseye birkaç key gittim ama Pera Müzesi'ni görmedim. İstanbul'a gidişlerde bire birer eksikleri tamamlamalı.
YanıtlaSilEksikler için güzel bir arşiv hazırlamış oluyorum:)
SilElinize sağlık harika bir yazı olmuş gerçekten, gezmeyi en sevdiğim yerler, Pera Müzesinde çok güzel sergiler oluyor, kafesi de şahane:)
YanıtlaSilSüreli sergiler gerçekten çok güzel oluyormuş. Bana denk gelmedi ama bundan sonra giderken takvimlerine mutlaka göz atacağım:) Teşekkür ederim, mutlu pazarlar:)
Sil