Cittaslow Mudurnu |
Sessiz şehirler (Cittaslow) ziyaret listeme bu hafta bir yenisini daha ekleyerek, uzun zamandır gezi listemde olan Bolu'ya bağlı Mudurnu İlçesini ziyaret ettim. Daha önceki yazılarımda kısaca bahsetmiştim ama sayfamı yeni keşfedenler için sakin şehirler kavramından bir kez daha kısaca bahsedeyim.
Cittaslow aslında felsefesi olan bir hareket. Tüm dünyada artan küreselleşme, özellikle büyük şehirleri, hızlı çalışılan, hızlı yaşanılan ve üretmekten çok tüketime yönlenerek kendi kendine yetemeyen kentler haline getiriyor. Tabi bu da ister istemez güvensiz şehirler ortaya çıkarıp, insanları daha asosyal, birbirine uzak bir hale sokuyor. Bunun yan etkileri de insana stres vb. olumsuz hastalıklar olarak geri dönüyor. Cittaslow hareketi işte tam da bu sebeplerle ortaya çıkmış. Hayatın, yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşanması gerektiği, insanların birbirlerine daha yakın, şehirlerin öz kaynakları kendi kendine yetebileceği kentler oluşturmak bu hareketin temel felsefesini oluşturmuş. Bu maksatla da 1999 yılında İtalya'da Uluslararası Belediyeler Birliği kuruluyor. Bugün ülkemizde bu birliğin kriterlerini sağlayıp, başvurusu kabul gören 21 adet şehrimiz bulunuyor. Türkiye'de ilk Cittaslow ağı 2009 yılında İzmir Seferihisar ile başlıyor.
Genel:
Mudurnu Sokakları |
Mudurnu, yakın bölgelerde bulunan Taraklı ve Göynük'e benzer yapıda bir kent ama bence içlerinde en güzel olanı. Taraklı ticaretin çok ön plana çıktığı ve görülecek yerleri yetersiz bir yerken, Göynük çok keyifli ama fiziksel olarak büyük alana yayılmış bir şehir. Mudurnu ise çok daha şirin, çok daha tarihi yansıtan izlere sahip ve fiziksel olarak gezmesi çok daha kolay bir şehir. Sadece biraz bakımsız görünüyor:)
Bolu bölgesinin bilinen tarihi Frigyalılara kadar uzanıyor. Ve burada yaşamın o dönemlerde başladığı kabul ediliyor. Ancak şehrin popüler olmasının, bugün bile hemen her yerde izlerini görebileceğimiz tarihi dönemlerin esasını Selçuklu ve Osmanlı dönemleri oluşturuyor.
İlk Türk yerleşimleri Selçukluların Bolu bölgesine akınları sonrası, 1078'li yıllara dayanıyor. Ancak Birinci Haçlı Seferleri sonrası yeniden Bizans yönetime geçiyor. İlk bilinen ismini de bu dönemde aldığı söyleniyor. Bursa Tekfuru şu anki yerleşimin doğu tarafına bir kale yaptırıp, kızı Matarni (yada Moderna)'nin ismini bu kaleye veriyor:) Sonrasında zamanla Mudurnu'ya dönüştüğüne inanılıyor.
1307 yılına gelindiğinde ise; şehir Osmanlı hakimiyetine girerek, tarihi ipek ve baharat yolunun önemli alışveriş ve konaklama yerlerinden biri oluyor. Bu tarihten sonra Osmanlı egemenliğinde kalan değerli bir şehir olarak varlığını sürdürüyor. Ayrıca Kurtuluş Savaşı Döneminde isyancılara karşı gösterilen direniş ve mücadeleden ötürü Atamızdan özel teşekkür alan bir şehir.
Mudurnu denildiğinde akla gelen ilk konu ise tavukçuluk:) Ününü dünyaya duyurmuş Mudurnu Tavukçuluğu sanırım herkes biliyordur. Ancak firma 2000'li yıllarda ekonomik krizlere direnemiyor ve faaliyetlerini durdurmak zorunda kalıyor. Şu an yine bir tavukçuluk firması var ama artık şehir daha çok turizm ile tanınan bir yer. İlginç olan ise şehirde tavuk üzerine hiç birşey kalmamış. Ne özel bir lezzet, ne de tavukçuluk ile ilgili sembolik bir şey. Daha çok uzatmadan ulaşım konusuna geçelim.
Ulaşım:
Mudurnu Konum |
Mudurnu ulaşım konusunda sıkıntı yaşamayacağınız bir konumda. Yolları gayet güzel ve rahat. Tabelaları takip ederek kolayca şehre ulaşabiliyorsunuz. İstanbul tarafından gelecek Arkadaşlar, eğer Google Maps yol tariflerini kullanıyorsanız, uygulama sizi Dokurcun isimli köyden dağ yoluna saptırıyor. Eğer bu yola girerseniz mesafe daha kısa ama yol çok virajlı ve bozuk. Bir süre sonra ayarınızı kaçırabilir:) Ama şöyle de bir güzelliği var; eğer erken saatte yola çıkarsanız bu dağ yolu üzerinde Sülüklü Göl ve Karamurat Gölü Tabiat Parklarını da ziyaret edebilirsiniz.
Keşfet:
Mudurnu Gezi Planı |
Mudurnu iki tepe arasında vadiye kurulduğu için bir yerden girip, diğer yerinden kolayca çıkılan bir şehir:) Yani aradan dereden şehre giriş çıkışları olan bir yer değil. Ve gezilecek yerlerin tamamı yürüme mesafesinde. Bir ana cadde ve keşfetmek için sizi bekleyen onlarca tarihi ara sokağı var.
Yazımın başında neden bakımsız dedim? Müze olarak kabul edeceğimiz, gezilecek yerlerin çoğu kapalı. Üstelik eylül ayı olmasına rağmen. Gerçi eylül olması çok önemli değil, çünkü yaşayan halkın söylediği çoğu uzun zamandır kapalıymış. Bir de tarihi sayılacak evlerin büyük kısmı metruk halde ve kullanılmıyor. Keşfetmeye başlayalım.
Demirciler Çarşısı:
Buraya Mudurnu'nun merkezi de diyebiliriz. Ana caddenin yukarısında esnafın ağırlıklı olduğu bir sokak ve ana caddeye paralel buna benzer 3-4 tane daha sokak var. Bakırcı ve demirci esnafın olduğu sokak Mudurnu'nun en ilgi çekici ve turist ağırlayan bölgesi. Bu sokakta aynı zamanda Mudurnu Ahiler Müzesi var.
Önce Ahilik nedir, ondan kısaca bahsedelim. Tanım olarak; iyi ahlak, doğruluk, kardeşlik, yardım severlik gibi güzel meziyetlerin hepsinin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzen olarak adlandırılıyor. Ahi Evran ise; Ahilik geleneğinin kurucusu, 32 çeşit esnaf ve sanatkarın lideri olarak kabul ediliyor. Açıkça söyleyeyim, ben ne olduğunu bilmiyordum ve ilk duyduğumda tarikat gibi birşey sanmıştım:) Ama uzaktan yakından alakası yokmuş:) Selçuklu ve Osmanlı döneminde bu tanım kurumsallaştırılıp, bir teşkilat haline getiriliyor. Kısacası işlerini ahlaklı ve iyi yapmaları için esnaflara bir takım ilkelerle yol gösteriliyor. Ve çarşıda bu gelenek halen yaşatılıyor. Her cuma dükkanları açmadan önce tüm esnaf bir araya geliyor ve Esnaf (Bereket) Duası ile dükkanlarını açarak güne başlıyorlar. İnanılmaz güler yüzlü ve iyi insanlardan oluşan bir esnaf topluluğu.
2009 yılında Ahi Babası seçilen ve Mudurnu'nun tanınmış esnaflarından birinin dükkanı Belediye tarafından restore edilerek Ahiler Müzesi haline getirilmiş. İçeride Ahilik Kültürü ile bilgilerin ve el sanatı eserlerin yer aldığı güzel bir müze. Geldiğinizde bu çarşı ile hemen altında, üstünde bulunan sokakları gezmek en keyifli aktivite olacaktır.
Ahilik Müzesinin hemen alt tarafında ve ana caddeye cephesi olan Mudurnu Kültür Turizm ve Dayanışma Derneği, Pertev Naili Boratav Kültür Evi bulunuyor. 5 ayrı odada, birbirinden önemli eserlerin sergilendiği bir yermiş ve uzun yıllar biri sürü ziyaretçiyi ağırlamış. Ancak uzun süredir kapalı ve gezme imkanım olmadı. Bu arada Pertev Naili Boratav ülkemizin en önemli halkbilimcilerinden birisiymiş. Babası ise Milli Mücadele döneminde Kaymakamlık görevinden istifa edip Kuvay-i Milliye hareketine katılan bir vatansever. Dernek ve Kültür Evi 2010 yılında hizmete girmiş ama ne yazık ki kapalı.
Bu arada evin ara sokağa bakan cephesinde ilginç bir kapı ile bilgilendirme levhası var. Nisa (Kadın) Hapishanesi. Osmanlıda 1880 öncesi hapishane olarak ıssız adalar, kuleler, kaleler ve zindanlar kullanılıyormuş. Ama modernleşme kapsamında bu tarihten sonra bilinen hapishane uygulamasına geçilmiş. Ancak kadınlar için hapishane yapılmadığından, yörede yaşayan güvenilir kadınların evi para karşılığı kiralanıp, kadın mahkumlar için kullanılmaya başlanmış. 1910 yılından sonra hükümet konağı olan bu binanın alt kısmı bu maksatla kullanılan bir yer olmuş. Bu da hiç bilmediğim yeni bir bilgi oldu benim için:)
Mudurnu Yıldırım Beyazid Cami:
Yıldırım Beyazid Cami |
Yıldırım Beyazid tarafından şehzadeliği zamanında medrese ve hamam ile birlikte, 1382 yılında inşa edilmiş. Aralarda onarım görse de orjinal halini koruyan önemli eserlerden. Önemli olmasının sebebi ise, Osmanlı mimarisinde tek kubbeli plan şemasının ilk örneklerinden birisi olmasıymış. Mudurnu'nun en eski tarihi eserlerinden ve halk arasında Büyük Cami olarak isimlendiriliyor.
Buranın hemen karşısında, yolun aşağı tarafında da aynı tarihlerde yapılan ve aynı ismi taşıyan bir de hamam var. Ancak şu an ziyarete kapalı. Ve uzun zamandır da ilgisiz, bakımsız görünüyor.
Mudurnu Kanuni Sultan Süleyman Cami:
1546 yılına dayanan bir tarihi var. Ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış. Ancak burası ile ilginç bir rivayet söz konusu. Tek şerefeli olan cami, Kanuni Sultan Süleyman tarafından beğenilmemiş ve kapısına kilit vurulmuş. Tekrar açılması ise ölümünden tam 50 yıl sonra olmuş. Gerçek mi bilemem ama şu an ziyarete kapalı ve restorasyon çalışması var:)
Mudurnu Saat Kulesi:
Burası gezilecek yerler arasında yürüyerek ulaşımın en zahmetli olduğu yer. Çünkü dik bir yokuş tırmanmak gerekiyor. Zorlamaya hiç gerek yok derseniz, araba ile ulaşım da mümkün.
İlk yapım tarihi 1891 yılı ve ahşap bir kule olarak inşa ediliyor. Ancak 1900 yılında geçirdiği yangın sonrası taştan yeniden inşa edilip, şehre bakan yüzlerine saat takılıyor. 1990 yılında ise saat kulesinin etrafı ahşap ile çevriliyor. Orjinal haline daha benzer bir hale getiriliyor. 12 metre yüksekliği olan saat kulesi, saat başlarında, şehrin her yerinden duyulacak seviyede halkı uyaran bir çanla taçlandırılmış:)
Hemen altında Doruk Kafe isimli vasat altı bir kafe ile arka tarafında Doruk Türbe isimli bir yer daha var. Buranın en güzel yanı ise saat kulesinin hemen yan tarafında ki seyir terası tarzından yapılmış alan. Buradan harika bir Mudurnu manzarası izleyebilir, kafeden alacağınız içecekleri burada yudumlayabilirsiniz:)
Bu arada gezi güzergahının sonunda Mudurnu Kent Müzesi var. Ama burası da uzun zamandır kapalıymış. O yüzden görme imkanım olmadı.
Mudurnu Tarihi Sokak ve Evleri:
İlçe kentsel sit alanı olarak ilan edilmiş ve şu an 173 adet mimari değeri yüksek yapıyı barındıran bir şehir. Benim gördüğüm kadarıyla 5-6 tane gerçekten görülesi, tarihi değere sahip konak var. Bunların bir kısmı çok bakımlı ve otel olarak değerlendirilmiş. Ama bir kısmı da çok bakımsız ve kötü halde. Bu konaklar dışında ise bir sürü eski ev var, ama çoğu ne yazık ki metruk halde.
Mudurnu'nun girişini hükümet konağı (kaymakamlık) olarak kabul ederseniz, saat kulesinin oraya kadar onlarca gezmeye değer, sakin ve güzel sokakları var. Alın elinize makinenizi ve kaybolun:) Bu arada Hükümet Konağı ile Belediye binası da görmeye değer yapılardan.
Mudurnu Belediyesi |
Bu yazımda diğerlerinden farklı olarak birkaç lezzet ve lezzet durağından bahsedeceğim:) Mudurnu'ya özel birkaç tane yöresel lezzet var. Bunlardan birisi; kaşık sapı ismi verilen erişteden yapılan, mantı benzeri bir yemek. Porsiyonları küçük olsa da lezzeti çok güzel:) Diğer özel lezzetleri ise; Bombay fasulye ismi verilen bir yemek ile etli pazı sarması. Tatlı olarak en çok tercih edilen lezzet ise kaymaklı ekmek kadayıfı. Ben fasulye hariç diğerlerini denedim ve gerçekten memnun kaldım. Bu lezzetler için merkezde bulunan ve 1950 yılından beri hizmet veren Kanaat Lokantasını tercih ettim. Bu mekan haricinde tavsiye edilen yerler ise; otel olarak kullanılan konakların restoran kısımları. Otelde kalmasanız bile kahvaltı ve yemek maksatlı kullanabiliyorsunuz.
Kanaat Lokantası |
Konaklama ile ilgili olarak ise; ben Fuatbeyler isimli tarihi konakta kaldım. İlçe merkezinde yaklaşık 4-5 tane daha konak var ve fiyatları bir birine çok yakın. Ben konakta kalmam derseniz, 20-25 dakika mesafede birkaç tane de termal otel var. Kaldığım konakla ilgili çok fazla yorum yapmayacağım. Sonuçta konakta kalmak, otelde kalmak gibi değil ve tamamen tercih meselesi. Ama bununla ilgili tek tavsiyem, kalacağınız odayı görmeden satın almayın:)
Tavsiyeler:
İlk olarak mevsim ile başlayalım. Eylül ayı gündüz sıcaklıkları normal ama akşam hava çok serin oluyor. Ve bence en ideal mevsim sonbahar ayları. Bu mevsimlerde giderseniz gündüz sıcağına aldanmayın ve yanınıza mutlaka mevsimlik uzun kollu bir şey alın.
Şehir küçük ama yine de yürümeniz durumunda 10 bin civarı adım atmanız gerekiyor. Bu yüzden spor ayakkabı tercihi sizi mutlu edecektir:) Ayrıca birlikte fotoğraf çektirebileceğiniz yapı sayısının çokluğunu da aklınızın bir kenarında tutun:)
Fotoğrafçılık anlamında çok güzel bir yer. İster manzara, ister tarihi yapı ve sokak, isterseniz insan portresi çekebileceğiniz bir yer. Bu yüzden de her çeşit lense ihtiyacınız olabilir:)
Çocukları çok mutlu edecek bir yer değil. O yüzden de çocuklu aileler için uygun olmadığını düşünüyorum.
Lezzet durağı anlamında çok lüks görünümlü restoranlar yok ama merkez denilen yerde, yöreye uygun lezzetleri bulabileceğiniz 4-5 tane mekan var. Ben Kanaat Lokantasını denedim ve memnun kaldım. Size de tavsiye ederim.
Konaklama işi için alternatif çok. Sadece Mudurnu değil, diğer yerleri de düşünebilirsiniz. Kamp yapmayı seviyorsanız, Sülüklü Göl'de kalıp, burayı günübirlik ziyaret edebilirisiniz. Yada sonraki yazılarda kaleme alacağım Abant Gölü yada Gölcük Tabiat Parkı buraya çok yakın olduğundan, buraları da konaklama için dikkate almakta fayda var.
Benim Mudurnu hakkında ki izlenimlerim bunlar:) Vakit ayırıp okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim.
12 Yorumlar
Böyle sakin ve güzel yerlere bayılıyorum. Bolu'ya gittiğimizde bazı yerlere uğramıştık, Mudurnu da çok güzelmiş, böyle bir yerde yaşamak isterdim. :) Fotoğraflar harika, sokaklar çok güzel görünüyor. Çok güzel bir tanıtım olmuş, emeğinize sağlık. :)
YanıtlaSilGerçekten de sakin bir şehir:) Ve unvanını sonuna kadar hak ediyor. Sadece biraz bakımsız... Teşekkür ederim:)
SilYazıyı iki kere taradım ama helvayla ilgili bir şey göremedim, bizim için çocukluktan beri Mudurnu demek saray helvası demektir. Çok yol gözlemişliğimiz vardır:)
YanıtlaSilİnanın ilk defa duydum:) Aslında lezzet durağı yada esnafları da gözlemledim ama dikkatimi gerçekten çekmedi.. Belki o da tavukçuluk gibi bitmiştir:)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilNe yalan söyleyim, Mudurnu denince benim aklıma ilk gelen hatırlatıcı "tavukçuluk" geliyor. Paket tavukları, hazır tavukları, biz Mudurnu ile tanıdık. 5100 nüfuslu sessiz bir ilçe ne güzel! Tam yaşanacak yer olsa gerek. Saat kulesi, müzesi ve bolca da camisi var. Eskiden camiler meşveret yerleri idi. Öyle d olması lazım. Sadece ibadet etmek için değil meşveret yapmak için de camilere gitmek gerekir.
Mudurnu ilçesini de sayenizde gezdik, gördük ve tanıdık. Emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Recep Bey;
SilBende sizin gibi Mudurnu ile tavukçuluğu özdeşleştirmiştim.. Halen ünlü bir marka var ama şehirde tavukçuluğa yönelik hiç bir şey yok:( Cami çok ama cemaat yok:) Hele ki genç nesil hiç yok camilerde.. Teşekkür ederim değerli yorumunuz için, saygılarımla:)
Şehre yatırım yapacak zengin kuruluşlarla bağlantı kuracak bir ekip lazım. Safranbolu'ya gittiğimde içini gezip görebileceğimiz çok yer vardı diye hatırlıyorum. Kapalı mekanlar yazısı gibi olmuş Mudurnu turu. Sülüklü Göle günübirlik bir turla gitmiştim, derin sessizliğiyle hatırlıyorum orayı. Gölün içinden yükselen kütükler hala aklımdadır... Bolu güzel bir kentimiz, son yazılarda var olduğu üzere iyi bir plan yapılıp rota oluşturulabilir. Merkezi bir yerde konaklayıp her gün bir yer ziyaret edilebilir. Tuttum bu rotayı :) Çocuklarda tutarsa şahane olur tabi ki :) Emeklerinize sağlık :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim:) Safranbolu buradan birkaç gömlek üstte:) Orada ticaret buralara göre çok daha geliştiği için el üstünde bir yer. Ama burası reklamını pek iyi yapamıyor gibi.. Göynük-Mudurnu-Abant-Gölcük-Yedigöller, 2 gece, 3 gün ideal bir rota olacaktır:) Mutlu pazarlar:)
SilVay be hocam. Tavukçulukla anılan yerde tavuk olayı bitmiş desene.
YanıtlaSilAynen Hocam:) Şehirde büyük bir tavuk fabrikası var ama şehirde tavukçuluk üzerine hiç bir şey yok:)
SilKonak ne kadar güzelmiş:))) Keşke restore edilse, böyle eski yapıları çok severim, çok ilgimi çeker. Sakin bir yer ne güzel:) Mudurnu kelimesi tavuğu getiriyor aklıma ama tavukçuluk üzerine hiçbir şey olmaması ilginçmiş. Çok güzel fotoğraflar:))) Emeğinize sağlık:)))
YanıtlaSilTahminlerimin ötesinde huzurlu ve sakin bir yer, tam huzur bulmalık:) Teşekkür ederim, sevgiler:)
Sil