Daha önce Ağustos 2019'da ziyaret ettiğim Trilye'yi, tam 3 sene sonra yine aynı dönemde ziyaret etme imkanım oldu:) Aslına bakarsanız burası hiç aklımda yoktu ama gezi planı yaparken vaktimin fazla fazla olması ve diğer yerlere ulaşım esnasında buranın yakınından geçecek olmam nedeniyle, birşey kaybetmeyeceğimi düşünerek ikinci bir ziyareti planlamaya karar verdim:)
Hazırsanız bugünden itibaren birkaç gün arayla Bursa civarına yaptığım 2 gece, 3 günlük gezinin yazı dizisine başlıyorum. Yazı dizisinde nereleri keşfedeceğiz; Trilye, Misi Köyü (Gümüştepe), Eskikaraağaç Köyü (Avrupa Leylek Köyü), Gölyazı ve Karacabey Longoz Ormanları.
Genel:
İsa'dan önce 5nci yüzyıla dayanan tarihi ile çok eski bir yerleşim yeri olduğu tarihçiler tarafından bilinen Trilye, hem denize kıyısı olması, hem de yeşil alanıyla zaten tarihçilerin eski bir yerleşim alanı olduğu tezini doğrular bir konumda:)
İlk olarak Mysialılar (Misi Köyünde yine karşımıza çıkacaklar) tarafından kullanılan köy, sonrasında Traklar, Helenler, Romalılar ve Bizanslılara ev sahipliği yapıyor. Ve daha önemlisi sınırları içerisinde ki dini yapılara bakıldığında tarih boyunca önemli bir din merkezi olduğu görülüyor. Küçük bir köy ama 7 kilise, 3 manastır, 3 ayazmayı (Rumların kutsal saydıkları pınar, kaynak yada su kuyusu) sınırları içerisinde barındırmış bir yerleşim. Böylesi küçük bir yer için bu sayı hiç fena değil:) Bildiğiniz açık hava müzesi gibi. Her sokağı ayrı bir tarih barındırıyor.
Köyün isminin nereden geldiği ile ilgili farklı rivayetler var ama en kabul göreni; Birinci İznik Konsilinden (Hristiyan din adamlarının toplandığı kurul) sonra Başpiskopos ile ters düşen ve aforoz edilen üç papazın (Aya Yani, Aya Yorgi ve Aya Sorti), bu bölgeye kaçması ile, tri (3) ve ilya (papaz)'nın birleşimi olan Trilye adıyla anılmaya başladığı.
Bir diğer rivayet ise; bölgede çok bulunan ve Roma İmparatorluğu merkezine de sıkça gönderilen Latince trilye (kırmızı balık) ve eski Helen dilinde ki trigla (barbunya balığı)'dan geldiği yönünde.
1300'lü yıllara geldiğimizde ise bölge Osmanlı hakimiyetine geçiyor. Ve Kurtuluş Savaşı'na kadar da Rum nüfus her zaman çoğunlukta olduğu bir köy olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki Osmanlı zamanında dönem dönem bu köye İstanbul'dan yerleşmeleri için Türk Aileler gönderiliyor. Bölge çok uzun zaman Osmanlı hakimiyetinde olsa da burası aslında Türk nüfus açısından azınlıkta kalınan bir yer olmuş:) Çünkü zamanında buradan Amerika'ya kadar birçok yere zeytin ve zeytinyağı ihracatı yapılırmış. Ve bundan dolayı da halkı çok zenginmiş. Öyle olunca da Osmanlı buraya pek dokunmamış, az önce de yazdığım gibi aralarda buraya yerleşmeleri için Türk Aileler göndermiş.
Tabi Kurutuluş Savaşında hem Yunanlıların mağlup olması, hem de bölgede ki Rum halkın savaş süresince onlara yardım etmesinden dolayı, büyük çoğunluğu savaş sonrası köyü kendi istekleri ile terk etmiş. Çok az sayıda kalan Rumlar ise mübadele sonrası köyden ayrılmışlar. Şu an ise tek bir Rum hane yok. Bu dönemde boşalan köye Girit, Selanik, Kavala ve Drama gibi yerlerde yaşayan Türkler yerleştirilmiş.
Osmanlı'dan günümüze kadar Trilye'nin isminin zaman zaman değişiklik gösterdiğini görüyoruz. Sadrazamlardan Mahmut Şevket Paşa bu yörede suikasta uğrayınca 1909 yılında ismi sadrazamın ismi ile değiştiriliyor. Her ne kadar halk tarafından pek kabul görülmemiş olsa da 1963 yılında bu sefer de Zeytinbağı olarak yine başka bir isim veriliyor:) Ama bu isimde diğeri gibi hiç bir zaman halk tarafından kabul görmüyor. Ve 2012 yılına gelindiğinde orijinal ismine geri dönülüyor.
Ulaşım:
Trilye'ye ulaşım için farklı seçenekler mevcut. İlki benim gibi kendi özel aracı ile gelenler. Bunun için anlatacak pek bir şey yok:) Sadece İstanbul tarafından gelenler için Mudanya sonrası yollar biraz virajlı ve dikkat etmek lazım.
İkinci yöntem ise; yine İstanbul'dan gelecekler için Yenikapı'dan Mudanya'ya 1,5 saatlik deniz otobüsü yolculuğu ve sonrasında Mudanya'dan Trilye'ye 15 dakikalık minibüs yolculuğu. Tabi kendi arabanız ile gelmezseniz, sadece Trilye ile yetinip eve geri dönmek zorunda kalırsınız. Çünkü diğer gezilecek noktalara olan mesafe çok da yakın değil ve büyük yorgunluk olacaktır. Ama Trilye'de kalacaksanız veya akşama eve geri döneceğim derseniz toplu taşıma son derece mantıklı. Çünkü Trilye'de gezmek için arabaya ihtiyacınız olmayacak. Her yer yürüme mesafesinde.
Araba ile gelecekler için en iyi otopark seçenekleri, ya limandaki ücretsiz otopark, ya da Çamlı Kahve denilen yerdeki alan. İlk tercihinizi limandan yana kullanmanızı tavsiye ederim. Geziyi tamamladıktan sonra Çamlı Kahve'ye araç ile çıkarsanız yorgunluk daha az olur. Ama havalar sıcak değilken aracınızı Çamlı Kahve'ye bırakıp köyü keşfetmeye oradan da başlayabilirsiniz.
Keşfet:
Keşfedilecek yerlere geçmeden önce ilk bahsedeceğim konu; merkezden sahile ininceye kadar ilerlediğiniz caddenin sağlı sollu çınar ağaçları ile kaplı olması ve yine sağlı sollu, rengarenk hediyelik eşya dükkanları. Daha köye girer girmez insana huzur veriyor ve ayrıcalıklı bir yer olduğunu hissettiriyor. Ara sokaklara girdikten sonra ise; sizi tarihte yolculuğa çıkaran bambaşka bir hal alıyor.
Fatih Cami:
Orijinali kilise olan yapı, günümüzde değerli bir tarihi eser olarak kabul ediliyor. Çünkü 7nci ve 8nci yüzyıldan bugüne gelebilen pek tarihi yapı kalmadığı, bu yapının da o zamandan günümüze ulaşan sayılı yerlerden biri olduğu tarihçiler tarafından kabul ediliyor.
Camiye çevrilme zamanı ise 1560 yılı. Bir minare ve kubbe eklemek suretiyle cami olarak hizmet vermeye başlıyor. Hatırlarsanız, Trilye 1321 yılında Osmanlı egemenliğine giriyor ama tam 240 yıl sonra bu işlem gerçekleşiyor. Bunun sebebi olarak da bölgede ki Rumların hem nüfus, hem de maddi zenginliği olarak söyleniyor. Bu arada kilise satın alınmak suretiyle Camiye çevriliyor:) Herhangi bir zorlama yok yani. Bursa'nın Yunan işgalinde kaldığı dönemde kilise olarak kullanılmış olsa da sonradan yine Cami oluyor.
Kemerli Kilise:
Trilye'nin önemli bir din merkezi, Ortodokslar için değerli sayılmasının sebeplerinden birisi de sanırım bu kilise. Dünyada duvarlarına resim yapılan ilk kilise olduğu kabul ediliyor. Ayrıca sütunları da İskenderiye'den getirtilmiş.
Tabi şu an bunlardan bir iz kalmış gibi görünmüyor. 3 sene önce geldiğimde tamamen metruk haldeydi. Şu an ise bir tarafı kapatılmış ve restorasyon çalışmalarına başlanmış gibi. Ne zaman biter bilmiyorum:)
Tarihi Evler:
Köy olduğu gibi tarihi evlerle dolu:) Ve hepsi bir iki sokak arayla ana caddeye bağlanıyor. Çok eski evlerden, günümüz modern yapılarına benzer evlere kadar bir çok farklı yapı var. İçlerinden iki tanesi de diğerlerine göre biraz daha fazla biliniyor. Birisi Tabut Ev (bu ismi yazmak her seferinde bana rahatsızlık veriyor ama yıllardır bu isimle anıldığı için bende mecburen böyle ifade ediyorum), diğeri ise Perili Ev. Birde uzun yıllardır satılık olan ve merkezde herkes tarafından fotoğraflanan, sosyal medyanın en popüler evlerinden satılık ev:)
Tabut evin bu ismi almasının sebebi; Rumlar vefat ettiklerinde tabutla birlikte gömülüyorlar ve kiliseye yakınlığı nedeniyle bu evde tabut imalatı yapılmasıymış. Yakın zamana kadar içerisinde oturuluyormuş ama bakımı zor olduğu için sahipleri çıkmışlar ve şu an ki görüntüsü yıkılmayı bekler gibi. Bir önceki geldiğimde pencerelerde tül vardı ama artı yok.
Perili eve gelecek olursak burası ile ilgili de yıllardır bir sürü efsane dolaşmış ama sanki daha çok ilgi çeksin diye söylenen şeyler:) Burası da tamamen metruk halde ve tehlikeli olduğu için etrafı çitlerle çevrilmiş. Müze yapılması yönünde teklifler gelmiş ama maliyet yüksek olduğu için burası da yıkılmayı bekliyor gibi..
Köyde bu tarz terk edilmiş, metruk halde ki ev sayısı epey fazla. Bu konuda sanırım devlet teşviki de yetersiz olduğu için, sahipleri restore işine giremiyor. Bunlardan birisi ve belki en meşhur olanı da merkezdeki ev. Sırf burayı fotoğraflamak için Trilye'ye gelen insanlar biliyorum:) Ama ne yazık ki burasının da ömrü pek uzun değil gibi..
Taş Mektep:
Trilye'nin en sembolik binalarından birisi. 3 sene önce geldiğimde restorasyon yeni başlamıştı ve halen devam ediyor. Yani kapalı:) Sembolik dedim ama restorasyon bittikten sonra sembolik olarak anılır mı bilmiyorum. Eski fotoğraflarına baktığımda, şu an ki rengi ve görünüşü (bence) hiç güzel görünmüyor.
Bu binanın yapım tarihi 1909. Rum lider ve başpiskopos Makarios'un bu binada eğitim gördüğü söyleniyor. Zamanında gizliden gizliye papaz okulu görevi gören mektebin, aslında Osmanlı'ya meydan okuma olarak yaptırıldığı düşünülüyor. Hani demiştim ya, hem zenginler ve nüfus sahibiler diye.. Mübadele sonrası Rum nüfus iyice azalınca Kazım Karabekir Paşa binayı yetim ve öksüzler yurdu olarak kullanıma açıyor ve 1986 yılına kadar da benzer maksatlarla eğitim yuvası olarak hizmet veriyor. 1989 yılında ise binada tespit edilen hasarlar sonrası boşaltılıyor. Uzun yıllar kaderine terk edilen bina için 2017 yılında restorasyon çalışmalarına başlanılıyor ve sanki artık sona gelinmiş gibi:)
Trilye Kültür Merkezi:
Bu yapı da aslında Trilye'nin 7 kilisesinden birisi ve ana cadde üzerinde bulunuyor. Orijinal adı da Aziz Vasili Kilisesi. Taş Mektep yetim ve öksüzler okuluna çevirilince burası da uzun süre binanın yemekhanesi olarak kullanılıyor. Yemekhane olarak kullanımı ne zaman sona eriyor bilmiyorum ama bir süre sonra sinema ve düğün salonu olarak kullanılmaya başlanıyor. 2008 yılından bu yana ise Kültür Merkezi olarak hizmet veriyor. Ben açık olma saatlerinde kapısına gittim ama yine de kapalıydı:)
Bu güzergah üzerinde ki yapılardan birisi de eski adı ile Hagios Ioannes Rum Kilisesi, yeni adıyla Dündar Evi. Bu ikinci gidişim ve yine uğramadım:) Burası her nasıl olduysa mübadele sonrası özel mülkiyete geçmiş. Ve halen de öyle, konut olarak kullanılıyor. İçini görme şansınız yok. O yüzden ben bu gidişimde de uğramadım.
Çamlı Kahveye geçmeden önce kısaca sahilden de bahsedelim.
Trilye Sahil, doğu tarafta liman ile başlıyor. Ortada kordon tarzında şehri karşıdan gören bir bölüm ve batı tarafında ise taşlık plajı mevcut. Sahilde birbirinden şirin sokak tezgahları, restoranlar ve pansiyonlar mevcut. İçlerini gezmemiş olsam da pansiyonlar konak tarzında ve şirin. Fiyatlar ise ortalama seviyede. Bu arada Trilye ile Eşkel arasında Kapanca Antik Limanı isimli bir yer daha bulunuyor. Her ne kadar antikliğinden bir eser kalmamış olsa da tarihe ismini yazdırmış ve 1970'li yıllara kadar aktif kullanılan bir liman olduğu için ziyaret noktalarına eklenebilir. Aynı zamanda çadır kampı içinde uygun olduğu bir çok kaynakta yazıyor.
Çamlı Kahve:
En önemli özelliği seyir terası tarzında bir yer olması. Bölgenin en yüksek yerlerinden ve asırlık çınar ağaçları arasında şirin ama biraz gürültülü bir işletmeye sahip. Merkezden yürüyerek 15 dakikada gidebiliyorsunuz. Ama yokuş biraz dik olduğu için, özellikle yaz aylarında araba ile gitmekte fayda var. Araç bırakmak için yeterli alanı var.
Tavsiyeler:
Denize girecekseniz ziyaret mevsimi kesinlikle ağustosun ikinci yarısı, hatta eylül başları bile diyebiliriz. Ama benim gibi amacınız sadece gezmek ise kesinlikle yaz ayları doğru mevsim değil:) Ekim-kasım ayları bence en ideal zamanlar olacaktır.
Kıyafet tamamen sizin tercihinize kalmış. Çok uzun yürüyüşler yapmanıza gerek olmayan bir yer. Ve sosyal medya fenomeni olmak için fotoğraf çektirebileceğiniz alan sayısı çok:) Bu yüzden de nasıl isterseniz öyle giyinebileceğiniz bir yer.
Fotoğrafçı Arkadaşlar için harika bir yer olduğunu sanırım söylememe gerek yok. Hem manzara, hem de fazlası ile tarihi yapı çekebileceğiniz bir yer.
Denize girmeyecekseniz çocuklarla gitmeye pek uygun bir yer değil. Büyük ihtimalle sıkılacaklardır.
Yemek konusuna çok değinemeyeceğim ama güzel kahvaltı mekanları var. Daha önceki gelişimde denemiştim ve memnun kalmıştım. Bununla birlikte zeytin, zeytinyağı ve buna bağlı ürünler konusunda alış-veriş yapmaya uygun bir yer. Sonuçta bu yörenin zeytini dünya çapında ün yapmış bir ürün ve haliyle bu konuda zengin bir alış veriş seçeneği sunuyor.
Vakit ayırıp okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim:)
21 Yorumlar
Che luoghi incantevoli, grazie per il post
YanıtlaSilGrazie :)
SilKeşke o evlere de el atılıp düzenlense hocam. Çamlı Kahve güzelmiş. Ama gürültülü olması iyi olmamış. Sakin sakin izlemek varken :)
YanıtlaSilBizim millet bağırarak konuşmayı seviyor Hocam (ben de dahil:) ) Ahşap evlerin bakımı hem zor, hem de çok maliyetliymiş Hocam. Devletin el atması lazım belki de.
SilBen özellikle yazmak istediğim için planlayarak gitmeye gayret gösteriyorum:)
YanıtlaSilÇamlı Kahve müthiş, hayatımın en özel, çok keyifli ve unutulmaz kahvaltılarından birini orada yapmıştım ki üstelik bu kadar da popüler ve süslü değilken. O hat; Bursa, Mudanya Trilye ve Cumalıkızık ülkenin bence çok özel bölgelerinden biri ki yazıların ve fotoğrafların da bunun altını güzel çiziyor:)
YanıtlaSilBuraneros:)
SilTrilye sokakları ve eski evler çok güzelmiş. Bilgilendirme için teşekkürler, tarihle ilgili açıklamaları okumak keyifli. Emeğinize sağlık. :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:) Tarihçi değilim ama gezdiğim yerlerin tarihi ilgimi çok çekiyor:) O yüzden de galiba biraz uzun tutuyorum bu kısmı:)
SilÇevresinde dolaştım ama gidemedim. Ne kadar güzel bir yermiş amaaaaa :)
YanıtlaSilGüzeldi:) Tavsiye ederim, özellikle eylül ayında:)
SilMerhabalar Sezgin Bey.
YanıtlaSilDünya mutluluk sıralamasında ülke olarak en alt sıralardaymışız ama, dünyanın en mutlu insanı sizin olduğunuza kalıbımı basarım. Neden mi? Kırkından sonra dünyayı geziyorsunuz ya, gezen insan mutlu insandır. Trilye için daha sonra tekrar geleceğim. Konsantrasyonumu bozmadan bu yorumu yazmak için acele etmiştim.
Bu güzel Trilye paylaşımı için teşekkür eder, kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve muhabbetle.
Merhabalar.
YanıtlaSilJaponlar da bize yardımcı olmasalar, tarihi değerlerimizi gün yüzüne çıkaracak ne bakanlık bütçesi var, ne de para var. Şu anda Orta Anadolu'daki tüm kazıları Japonlar yapıyorlar. Ankara Hamamönü, Altındağ civarındaki eski evleri restore ettiler çok da güzel oldu. Trilye'de ki bu eski evlerin de bir an evvel yıkılmadan el atılıp restore edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Trilye ile ilgili gezi izlenimlerinizi tüm görselleriyle birlikte inceledim. Mudanya ve civarlarında bir yere de yerleşmeyi düşünüyordum. Şuradan şuraya gidemiyoruz, artık gezmek de bir yerlere yerleşmek de çok zora vardı.
Paylaşım için teşekkür eder, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve muhabbetle.
Merhaba Recep Bey;
SilBu konu gerçekten çok ilginç.. Uzun yıllar Ruslar ve Almanlar bu konu üzerinde durmuş. Yani ülkemizde geçmişe yönelik kazı çalışmalarında ağırlıklı bu milletleri görüyoruz. Tabi bulduklarının yanında götürdüklerini tahmin dahi edemiyorum:) Şimdi de sıra sanırım Japonlarda:) Trilye, Mudanya özel yerler ama sıcakları hiç çekilir gibi değil:) Teşekkür ederim, değerli ziyaretiniz ve yorumunuz için, saygılarımla:)
En yakın arkadaşlarımdan birinin memleketi olduğu ve Bursada büyüdüğümüz için neredeyse her haftasonu gittiğim Trilye’yi çok güzel yazmışsınıZ; eksiği yok fazlası var, elinize sağlık!
YanıtlaSilBu bölgede doğmak, yaşamak gerçekten büyük şans:) Bursa ve çevresi her daim ilgimi çeken ve ne kadar gidersem gideyim sıkılmadığım bir bölge:) Teşekkür ederim:)
SilNe güzel olduğu gibi kalmış sanki. Görmek isterim mutlaka fırsatım olursa ☺️
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilÇok teşekkür ederim:)
YanıtlaSilİstanbul dönüşü gitmiştik ama hava yağmurluydu ayrıntılı gezememiştim ben. Denk gelirse yeniden görmek istediğim bir yer.
YanıtlaSilYağmurda çok çekilesi, tadı çıkacak bir yer değil:)
Sil